Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 Millî Kurtuluş Hareketleri ve Bunların İnkılâp Nazariyeleri (G. Safarof’a cevaptır) (Kadro, Sayı 9, Eylül 1932)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
onur

onur


Mesaj Sayısı : 124
Kayıt tarihi : 19/07/09

Millî Kurtuluş Hareketleri ve Bunların İnkılâp Nazariyeleri (G. Safarof’a cevaptır) (Kadro, Sayı 9, Eylül 1932) Empty
MesajKonu: Millî Kurtuluş Hareketleri ve Bunların İnkılâp Nazariyeleri (G. Safarof’a cevaptır) (Kadro, Sayı 9, Eylül 1932)   Millî Kurtuluş Hareketleri ve Bunların İnkılâp Nazariyeleri (G. Safarof’a cevaptır) (Kadro, Sayı 9, Eylül 1932) EmptyPaz Ağus. 02, 2009 2:33 pm

Millî Kurtuluş Hareketleri ve Bunların İnkılâp Nazariyeleri (G. Safarof’a cevaptır)

Berlin’de The Anti-Imperalist Review isminde emperyalizm aleyhtarı marksist bir mecmua çıkar. Bu mecmua, ikinci teşrinbirinci kânun 1931 tarih ve 2 numaralı sayısında G. SAFAROF’un “Millî kurtuluş inkılâpları” adlı Moskova’da basılmış son eserinden bir parça iktibas etmiştir. İktibas olunan parçaya “Millî kurtuluş inkılâbının nazariyesi” ismi verilmiştir. Hakikaten bu parçada, öteden beri bu mevzu üzerinde kalem oynatan müellif, millî kurtuluş hareketlerinin nazariyesini vermeğe çalışmaktadır. Bunu yaparken, G. Safarof, Marx ve Engels’den başlamak üzere Lenin ve Stalin’e kadar bir çok marksist rehberler tarafından, davanın gerek inkılâbî ehemmiyetinin gerekse esaslarının verilmiş olduğunu iddia etmekte ise de:

Bu bapta verdiği misaller, hiç te iddiasını teyit edecek mahiyette değildir.

Gerçi, bahsettiği rehberlerin hemen hepsi, zamanlarına göre; yani, Marx-Engels İrlanda ve Macaristan yahut İtalya davalarından ve Lenin-Stalin ise Çin, Hindistan yahut Efganistan davalarından bahsetmişlerdir. Bunların ehemmiyetlerini de, hele son ikisi, tebarüz ettirmişlerdir. Bundan ne çıkar? Çin, Efganistan ve Hindistan gibi memleketlerin istiklâlleri için çırpındıklarını bilmeyen kim var? Spengler bile, ayni davalardan hem de çok daha fazla üzerlerinde durarak ve onlara marksist ideologlardan çok daha büyük ve müstakil manalar atfederek bahsetmemiş midir.

Gerek Lenin ve gerekse Stalin, millî kurtuluş davalarını, proletarya davasının kapitalizme karşı mücadelesinde başta gelen birer yardımcı (Stalin, “rezerv” kelimesini kullanıyor) kuvvet telâkki etmekten ve bu suretle bu hareketlerin müstakil, yani ne kapitalizme, ne de sosyalizme gayri-tâbi bir ileriliği temsil ettiklerine nevama reddetmekten başka ne yapmışlardır?

Meselâ Stalin. “Leninizmin esasları” ismindeki kitapta merhum Efgan Emiri’nin İngilizlere karşı olan muharebelerini millî kurtuluş faslına soktuktan sonra: “Gerçi bu hareketin başında bir Kral ve onun da istinat ettiği bütün bir derebeylik rejimi vardır ama, harekete, buna rağmen ileri ve inkılâbî bir mana atfetmek lâzımdır” diyor. Eğer millî kurtuluş inkılâbının ehemmiyetini işaret etmek ve nazariyesini yapmak bu ise, diyeceğimiz yoktur ve mesele, üzerinde durulmıyacak kadar ehemmiyetsizdir. Çünkü millî kurtuluş hareketleri hakkında bu çeşitten hükümlere varmak, bunları hem takdir değil, bilâkis tezyif etmek, hem de bütün kurtuluş hareketlerini ancak bir başka dava uğruna istismar etmektir.

***

Nitekim G. Safarof, rehberlerinin bu işaretlerini takip ederek bütün kendi gibi düşünenleri bu mesele etrafında çalışmağa davet ederken, ancak bu sakat ve haksız görüşü daha fazla işlemekle kalıyor. G. Safarof, şu noktaları tesbit ediyor:

1- Bugünün tarihî şartlarına göre, millî kurtuluş hareketleri, buhran ve hezal devresine girmiş bir kapitalizm ile gitgide muvaffak olan bir sosyalist devletin (Rusya) arasında yer almakla, inkişaf imkânlarını, birincisine değil, ikincisine iltihak ile temin edeceklerini anlamak zaruretindedirler.

2- Millî kurtuluş hareketine girişen milletler, kapitalist safhadan geçmeden sosyalist safhaya gireceklerdir.

3- İlk adımdan itibaren proletarya inkılâbı ile millî kurtuluş inkılâbı arasında bir görüş ve gaye birliği vardır.

Bu prensipleri saydıktan sonra, G. Safarof, işin programını veriyor.

Millî kurtuluş hareketine girişmiş her hangi bir millet, davasını başarabilmek için:

1- Sınıf diyalektiğini başa geçirmek,

2- Amele diktatorasını esas tanımak,

3- Amele içinden yetişen rehberleri köylünün başına getirmek yani amele sınıfı ile köylü sınıfını bir tek teşkilâta raptetmek,

4- Böyle bir teşkilât ile, hem dahildeki hem de hariçteki istismarcılara karşı mücadele etmek mecburiyetindedir.

***

G. Safarof, bu noktaları tesbit ederken, acaba hangi memleketlerden bahsettiğini bir kere daha tahkik etmiş midir? Çünkü bahsettiği memleketlerde, daha ziyade ricî ve feodal bünyelerin sınıfları yahut “kast”lar vardır. Amele sınıfı dediği şey, limanlarda birikmiş ve “sây”in ancak “sefalet”ini temsil eden Lumpenproleter’lerdir. Meselâ Çin’de 400.000.000’u aşan bir nüfus kesafeti yanında, bir kaç limanda kurulmuş fabrikaların bir amele kesafeti yanında, bir kaç limanda kurulmuş fabrikaların bir amele kesafeti yaratmasına imkân var mıdır? Çinlilerin %70’i çiftçidir. Ve bu köylülüğün her hangi siyasî bir teşkilâtın içine alınması ancak milletçe yapılacak bir mücadele bakımından mümkündür.1

G. Safarof, bunları hiç düşünmüyor. Orta Avrupa’da bile ve harpsonrasının bahşettiği hususî anarşi şartlarına rağmen diktatorasını bir türlü kuramıyan bir teşkilâtlı amele sınıfının türlü hiziplere dağılışı devam ederken, millî kurtuluş gibi muayyen ve ele geçirilmesi mümkün bir gayeyi, mevhum bir takım sınıfların müdahalelerine havale etmek, o gaye için çarpışan milletlere yardım eylemek değil, olsa olsa, gayeyi bir başkası uğruna istismar etmek demektir.

Ne Çinli amele ve köylü ne de Hindistan’dakiler, millî kurtuluşun yüksek manasını anlıyacak ve bu manaya bağlanacak vaziyettedirler. Bunlar arasında bir teşkilât yapılabilse ve bu teşkilât bir takım rehberler çıkarsa bile, herkesten evvel küçük burjuva zihniyeti içinde hapsolup kalacak ve herkesten evvel tavizlerde ve ricatlarda bulunacak: bu teşkilâtlar ve bu rehberler olacaktır. Millî kurtuluş hareketleri, nerede inkişaf ederlerse etsinler, o memleketin münevverleri, intelligensya’sı,2 o hareketin en ileri düşünüşlü ve en feragatli kadrosunu verecektir. Bittabi bunlar arasında da tavizciler ve bozguncular çıkacaktır. Fakat gene, bu kabil haereketlerin davadan inhirafı mutazammın döneklemeler olduğunu, okumuşlar-intelligensya söyliyecektir. Millî kurtuluş, yarı-müstemlekenin istiklâl hareketi demektir. Yarı-müstemlekede, “sây” değil “sâyin sefaletleri” vardır. Bütün yığınlar, bütün zümreleri ile, topyekûn proleterleşmenin cevri ve mihneti altındadır. Bunun böyle olduğunu hissedecek ve bunu gidermek imkânlarını bir hamlede tahakkuk ettirecek olanlar, G. Safarof’un zannettiği amele rehberleri değil, münevverlerdir. Hem G. Safarof, millî kurtuluşun nazariyesini yapmakta bir hayli gecikmiştir. Nasıl ki, nazariyesini yaptığı şeyi tamamile sübjektif ve doktriner bir görüşle ele aldığı için, marksizmin ve amele davasının bir kuyruğu derecesine indirmektedir. Ne o hareketlerin tarihî şartların ne de şeniyet hususiyetlerini idrak edemeden, onları, bariz bir terkip tağşişi ile, sınıf davasının bir yardımcı kuvveti şekline sokmaktadır. Halbuki:

Millî kurtuluş inkılâbının filî ve nazarî bütün prensiplerini nefsinde cemeden Türk Millî Kurtuluş İnkılâbı, sınıf davasına, ne çıkış ne de varış noktaları bakımından başrol vermektedir. Bilâkis, bu inkılâbın muharriki metropoller ile müstemlekeler arasında olan tezat olduğu gibi, gayesi de bu tezadın tasfiyesinden ibarettir. Sınıf meselesi ise, ancak, tezatsız ve vahdetli bir millet bünyesini meydana getirmek bakımından mühimdir.

G. Safarof’un meydana getirmek istediği nazariye taslağına, esas teşkil etmiş olan marksisit ve Leninist görüşü, Şevket Süreyya, İnkılâp ve Kadro’sunda3 lâyık olduğu kadar bir ehemmiyetle tetkik etmiş ve çürüklüğünü gösterdikten sonra, millî kurtuluş inkılâbının nazariyesini ancak bu inkılâbı yapan ve bütün diğer milletlere örnek olarak ortaya seren millete mensup insanların, yani Türk İnkılâpçılarının yapabileceklerini işaret etmiştir. Şevket Süreyya, der ki:

“... esasen millî istiklâl cidallerini, lâalettayin bir mevzu gibi alan, bu cidallerden birinin içinde yaşamıyan ve kendi mukadderatını bunların neticesine bağlamıyan yabancı bir mütefekkirden, onun tam ve orijinal izahını istemiye hakkımız yoktur. Bu hareketler kendi mütefekkirlerini, kendi rehberleri ve kahramanları gibi, gene kendi içinden verecektir. Bu hareketlerin şümul, illiyet ve kanuniyetleri ancak onların kendi havaları içinde ölçülebilir.” (İnkılâp ve Kadro, S. 62).

***

Bu sözler, sanki bilerek, G. Safarof ve onun gibiler için, önceden söylenmiştir.



1. Anadolu İstiklâl harbinde olduğu gibi.

2. Millî kurtuluş hareketlerinde “Münevver” sınıflı cemiyetlerde olduğu gibi herhangi bir sınıfın lâhikası değil, doğrudan doğruya millet’in malıdır.

3. İnkılâp ve Kadro, Muallim A. Halit kitaphanesi. Fiatı: 100 kş.

Kadro, Sayı 9, Eylül 1932

Burhan Asaf
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Millî Kurtuluş Hareketleri ve Bunların İnkılâp Nazariyeleri (G. Safarof’a cevaptır) (Kadro, Sayı 9, Eylül 1932)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Millî Kurtuluş Hareketlerinin Ana Prensipleri(Kadro, Sayı 8, Ağustos 1932)
» İnkılâp Bitti mi? (Kadro, Sayı 3, Mart 1932)
» Türkçe (Kadro, Sayı 9, Eylül 1932)
» Derebeyi ve Dersim (Kadro, Sayı 6, Haziran 1932)
» İnkılâbımız ve Hilâfet (Kadro, Sayı 1, Ocak 1932)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Tarih :: Türk Devrim Tarihi :: Cumhuriyet'in İlk Yılları :: Kadro Yazıları-
Buraya geçin: