Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 KEMALİZMİN İKTİSADİ MODELİ

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
onur

onur


Mesaj Sayısı : 124
Kayıt tarihi : 19/07/09

KEMALİZMİN İKTİSADİ MODELİ Empty
MesajKonu: KEMALİZMİN İKTİSADİ MODELİ   KEMALİZMİN İKTİSADİ MODELİ EmptyC.tesi Ekim 03, 2009 9:16 pm

Suat COŞKUN
Kaynak:http://suatcoskun.kemalist.org/?cat=5
“RESMİ BELGELERDE VE SÖYLEMLERDE GÜDÜMLÜ EKONOMİ”


Öz

Kemalist iktisadi anlayışın tarihsel gerçekliğinin ortaya konması maksatlı hazırlanmış bu makale 1935 ve 1936 yıllarında güdümlü ekonomi modelinin niteliğini ortaya koyan söylev ve belgelerden yararlanılarak oluşturulmuştur.Dönemin Cumhurbaşkanı Kamâl ATATÜRK’ÜN 4.büyük kurultaydaki konuşması,dönemim Ekonomi Bakanın Celal BAYAR’IN 22 Mayıs 1935’te Ticaret ve Sanayi odasındaki söyleviyle 20 Ocak 1936 Endüstri Kongresini açışında yaptığı konuşmayla birlikte Parti Genel Sekreteri Recep PEKER’İN muhtelif zamanlar da verdiği beyanatlar ve C.H.P 4.Büyük Kurultay Parti programı ile 3008 sayılı İş kanunundan yararlanılarak hazırlanan bu yazı Kemalizm’in ekonomi anlayışının temel unsurlarını tanıtlamaktadır.

Giriş

Etimolojik olarak en erken örneklerine 8. yüzyıl veya daha sonrasında rastladığımız Unut[mak (unıt) ; 12. yy’dan önce Orta Asya Yazı Türkçesinde örnekleri bulunan Türkçe bir kelimedir. [1] Günümüzde “aklında kalmamak, hatırlamamak” [2]anlamıyla kullanılan bu kadim sözcük nörolojik açıdan da toplumumuzun büyükçe bir kesitinde sıkça rastlanan sinaptik bir eylemdir.”Unutkanlığa sebebiyet veren en sık neden bunama olarak bilinen demans sendromudur. Demans beynin yaygın ve dağınık patolojisi sonucu belleğin, zekanın, formel düşünme yeteneğinin, kişiliğin ve davranışın geri dönülmez şekilde bozulduğu bir hastalıktır, sinsi başlar ve giderek daha kötüye doğru ilerler.[3] Yıllarca başta ekonomik sahada olmak üzere battı temelli sözde özgürlükçü liberal demokrat söylemlerin saldırılarına maruz kalan Cumhuriyet yine senelerce aynı menşeli fikirlerin farklı yansımaları arasına sıkıştırılarak köklerinden tamamen uzaklaştırılmıştır. Bu ayrışma neticesinde ortaya çıkan yeni durum sosyal bünyeyi zayıflatarak bedensel açıdan genç ancak fizyolojik açıdan oldukça yaşlandırılmış yeni bir toplum yaratmıştır.

Unutmak ve unutturmak üzerine kurulu bu bildik metodoloji sahip olunan tüm öznel unsurları yıkarak var olan bütün gerçekliği sağ ve sol gibi dar kalıplar ihtiva eden cendereler içerisine sokarak eğritme uğraşı içerisindedir.Ortaya konan bütün fikir cereyanlarının bu ortak kabul üzerinden değerlendirilerek eleştirilmesi ve daha sonra yine bu basma kalıp fikirlerin düşün yapısı doğrultusunda biçimlendirilmeye çalışılması refleksleri ve algıları geriletilen dışsal dayatmalara boyun eğen, unutkan ve uysal bir toplum yaratmıştır.

Diğer tüm alanlarda olduğu gibi iktisadi sahada da iki kutuplu bir dünyanın yaratılmasıyla oluşturulan bu toplumsal kara delik yine oyunun kurallarına uygun şekilde hareket ederek ötekinin bir diğeri üzerindeki tahakkümü ile sonuçlanmıştır.Bireye tek bir seçim hakkı dayatan üçüncü bir yolun mutlak suretle olamayacağını dikta eden bu iki benzer düşün biçimi tarihsel gerçekliği bile kendi tahakkümleri altına alma cüretini gösterebilecek denli ileri gitmiştir.

Ancak bu yazımızda da tanıtlamaya çalışacağımız gibi ekonomik sahada ne liberal nede sosyalist bir model kullanmadan iktisadi hayatı biçimlendirmek ve yönlendirmek bu coğrafyada doğmuş ve bir fiil uygulanmış Kemalizm’in önemli bir argümanı olan “Güdümlü Ekonomi Modeliyle” mümkündür.

1.1 Yabancı Basın ve Kemalist Devletçilik

Günümüz sözde aydınlarının üzerinde ağız birliği yaptığı Kemalist iktisadi anlayışın ısrarla yadsındığı ,görmezden gelindiği ve yok sayıldığı tüm düşün akımlarının bir diğerine benzetilemeye çalışıldığı,farklılıkların algılanamadığı bir ortamda bakın İradeyi Milliye ,Hakimiyet-i Milliye ve son olarak Ulus ismini alarak yayınlanan devrim yıllarının bu mühim gazetesinin 15 Nisan 1935 yılı 4925 sayılı basımında yer alan Fransa da yayınlandığını sandığımız VU mecmuasının Türkiye’ye ayırdığı sayısından alınan Mark-Eli Ravege’nin yazdığı “Türkiye’nin Beş Yıllık Planı” isimli yazısında neler yer alıyor;

“Bazı kimseler Türk ihtilalini Rus ihtilalinin doğurduğunu ve Türklere Rusların örnek olduklarını söylerler.Bu iki devlet arasında çok eyi bir anlaşma mevcud olmasına rağmen,bu iki ulusun başlangıçları ve ihtilalleri,ideolojileri ve amaçları arsında pek az benzerlikler vardır.İkisinin de müşterek oldukları bir nokta vardır ki o da,zamanlarının ve ülkelerinin gerekliklerinden doğmuş olmalarıdır…Türkiye’nin beş yıllık planı ne komünist, ne de tam manasiyle liberaldir.O,doğrudan doğruya C.H.P nın programından ilham almaktadır,yani halkçıdır …Bolşevizimden uzak olan bu metodlar,daha ziyade Ruzvelt’in New Deal’ine benzemektedir.” Mark-Eli Ravege yazısını ise şöyle sonlandırmaktadır; “Son on yıldan beri Türkiye Cumhuriyeti ile onun büyük reisi çok değişmiştir.Kâmal ****** kendisini Türkiye’ye hasretmiş,gözü ve kulağı çok açık bir dehadır.Ülkenin menfati daha radikal bir ökonomik siyasa gerektirdiğini anladığı gün,bizi belki şaşırtacak olan yeni tedbirler alacaktır.”[4]

6 Haziran 1935 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Demokrasi ve Devletçilik başlıklı köşe yazısında Ağaoğlu Ahmet ise şunları söylüyor ;

“…Hakikatte bu gün iki nevi devletçilik vardır:Birisi demokrasiyi kaldıran diktatörlük devletçiliği,ikincisi de demokrasiyi salkıyan liberal devletçiliktir. Bizim Türk devletçiliği de bu ikinci nevi liberal devletçiliktir…”[5]

Abidin DAVER ise 27 Şubat 1935 yılı 3875 sayılı Cumhuriyet gazetesindeki “Devlet Fabrikacılık Edebilir miymiş Edemez myimiş ?” başlıklı köşe yazısında da aynen aşağıdakileri nakşetmiştir.

“…Cumhuriyet Halk Fırkası mutedil devletçilik prensibini tutmuştu.Bunu yaparken eski prensipler kafalarına iyice işlemiş olanlar gene ((devlet fabrikacılık edemez,devlet demir yolu yapamaz…)) diye itirazlarına devam ettiler.”[6]

Aynı döneme ait benzer olguların değerlendirilmesi neticesinde meydana gelen yorum farkları hiç şüphesiz var olan gerçekliğin bildik kalıplar üzerinde değerlendirilip neticelendirilmememsi sonucu oluşmaktadır.Dolayısıyla artık ortada 1929 büyük buhrandan itibaren Kemalist Türkiye’nin ekonomik sahada uyguladığı ve diğer tüm yollardan farklı olduğuna kanaat getirildiği bambaşka bir ekonomik model vardır.Şimdi sıra var olan düşünsel karışıklılığı ortadan kaldırmak ve aşırılıkları önlemek için bahsedilen yeni yapının adını koymaya gelmiştir.

2.1Kapitalizmin Buhranı

1933 yılı yazı içerisinde İtalyancası La crisi del Capitalismo cildinden yararlanılarak Fransızcası Prof.Geatan Pirou tarafından yazılan Kapitalizmin Buhranı adlı eser 1935 senesinde A.Hamdi Başar tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Vakit Gazete Matbaa tarafından basılan bu eser Anıtkabir ****** Özel Kitaplığının da nadide eserlerinden biridir.Peki bu eserde üzerinde durulan konu nedir? İsterseniz sözü bu sorunun cevabını kitabın başlangıç kısmında ortaya koyan Prof.Pirou’ya bırakalım;

“…Evvela sözü ,kapitalizmin pek yakında öleceğini söyleyen düşmanlara bırakacağız.Onların kapitalist rejim için adli ,teknik ve ahlaki üç bakımdan yaptıkları takılmalarda göreceğiz,ve kapitalizmin yerine geçeceği ileri sürülen “Güdümlü ökonominin”-Economie dirigee-ne olduğuna ve ne olabileceğine onlarla beraber göstermeye çalışacağız.Bundan sonra,bu düşünceye aykırı olanların güdümlü ökonomiye karşı atıp tutmalarını ve kapitalizmi korumaya varan sözlerini dinleyeceğiz…”[7]

Hiç şüphesiz genç Cumhuriyetin senelerdir tatbik ettiği devletin piyasadaki müdahaleci ve düzenleyici rolü bu tanımlama ile birlikte eylemsel kimliğiyle de örtüşerek söylem açısından da kendini buluyordu.

2.2 Kamâl ATATÜRK ve Güdümlü Ekonomi

10 Mayıs 1935 tarihinde C.H.P’nin dördüncü büyük kurultayının açılış konuşmasını gerçekleştiren Kamâl ATATÜRK söylevinin ilerleyen safhalarında Kemalist Cumhuriyet’in ekonomi politikası hakkında şu sözleri sarf ediyordu;

“…Görüyorsunuz ki arkadaşlar; yepyeni bir güdümlü ekonomi düzeni kurmak ile uğraşıyoruz.Partimizin ekonomik anlayışı bu yöndeki programımızın,yurdun ihtiyaçlarını karşılayacak ve onun az zamanda gelişmiye ve genişliğe erdirecek en iyi program olduğunu gösterecektir.Yeni öğütlerinizle ve direktiflerinizle,yeniden ilerleme ve yükselme tedbirlerimizi kolaylaştıracağımıza şüphe yoktur…”[8]

Büyük kurultayın hemen ertesinde yani 11 Mayıs 1935 günü Falih Rıfkı ATAY Ulus’ta yayınladığı “Program Esaslarımız” başlıklı makalesinde ise neticeyi kısaca özetliyordu;

“Cumhuriyet Halk Partisinin program değişiklikleri üstünde dikkatle durmalıyız.Çünkü bunlar Kamâlist Rejimin,sosyal ve ekonomik kuramını,tam ve toplu olarak,belirtmektedir… ****** büyük yengiden hemen sonra,İzmit’te Türk gazetelerine,yeni partisinin ilk esaslarını şu iki vasıfta toplamıştır: 1-Halkçıyız 2-Sınıfçı değiliz!…Fırka Programındaki değişke ve ilaveler ,bir yandan sosyal davamızı pekiştirmekte,bir yandan onun ekonomik ve kültürel dayanaçlarını sağlamaktadır.Herkse halktandır;herkes hakça eşittir:”parti sınıf kavgaları yerine sosyal düzenlik ve dayanışma elde etmek amacındadır.Bu sözler yalnız güzel ve ideal dilekler değildir.Program taslağının sayfalarını çevirirseniz:hemen bu prensiplerin ilmiğ ve hakikiğ berekitelerini bulacaksınız.Bu beriktelerden bir kısmı ******’ün söylevinde duyduğumuz güdümlü ekonomi sözünde toplanabilir.”Parti ekonomide hayaliğ bir eşitliğe değil,fakat,gerçel bir tüzeye ve herkese çalışma ve girişim haklarını ödeyen,ancak hiç kimseye,kendi kazancı için kamuğasıyla karşıt gitmek hakkını vermeyen bir düzene dayanmaktadır.[9]

Dönemim ekonomi bakanı Celal BAYAR’IN 22 Mayıs 1935’te ticaret ve sanayi odaları dördüncü büyük kongresini açarken verdiği söylev ise iktisat politikasının güdümlü ekonomi anlayışı ile ilerletileceğinin açık bir kanıtıdır.

“ Son toplantınız tarihinden beri yurdun iş ve ekonomi politikasından ekonomi yöndeminden ehemmiyetli adımlar atılmıştır.Ben sizin dikkatinizi geçmişte yapılmış,bitmiş veya bitmek üzere olan işler üzerine israf etmiyeceğim.Bu kadarcık işaretim bile yalnız Türk iş aleminin hükümete takib ettiği güdümlü ekonomi politikasından ,ne derece şuurla,disiplinle yardım etmiş olduğunu söyleyebilmek ve özlerinizde temsil ettiğiniz kitleye teşekkürlerimi arzetmek içindir.” [10]

Hele hele Celal BAYAR’IN halen iktisat vekili olduğu sıralarda 20 Şubat 1936 da endüstri kongresinde ki konuşması ve bu söylevin 1936’da hazırlanan Türkiye Cumhuriyetinin İkinci Sanayi Planının başlangıç kısmında eksiksiz yer alması bizlere resmi olarak güdümlü ekonomi modelinin dünyadaki ilk uygulama teşebbüsünün nüvelerini verecekti.İşte o söylevin mühim kısımları;

“…Hususi sermaye nedir? Hususi teşebbüse nasıl revaç vermek lazım gelecektir? Biz hem yapıcı ve hemde yaptırıcı bir kuvvet olarak kalmak istiyoruz.İktisat vekaletinin takib ettiği güdümlü ekonomi politikasının dayandığı prensip yapmak ve yaptırmaktır.Yaptırmak kısmının içerisinde hususi teşebbüs ve hususi sermaye geliyor…” [11]

Kemalist iktisadi anlayışın özgünlüğünü ve varoluşunu belgelerle tanıtladıktan sonra şimdide gelin isterseniz bu yapının ne manaya geldiğine bir göz atalım.

2.2.1 Güdümlü Ekonomi Nedir?

İzmir ekonomi kongresi ile birlikte ülkenin hızlı bir şekilde kalkınması ve gelişmesi hususunda başlayan iktisadi program arayışı 1929 buhranına değin değişik biçimlerde ve şekillerde tezahür etmiştir.Farklı yöntemlerin denendiği bu zaman diliminde istenilen neticelerin alınamaması sonucu şartlara göre oldukça radikal ve bir o kadar de yeni olan devletin piyasayı üzerindeki denetleyici ve müdahaleci rolünün ön plana çıkarıldığı ekonomik sahada devletin yönlendirici bir rol üstlendiği bambaşka ve daha önce denenmemiş yeni bir iktisadi anlayış ortaya kondu.

Kamâl ATATÜRK’e göre dönemin ekonomik modeli şu özellikleri ihtiva ediyordu;

“Türkiye’nin tatbik ettiği devletçilik sistemi on dokuzuncu asırdan beri sosyalizm nazariyelerinin ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir.Bu Türkiye’nin ihtiyaçlarından doğmuş Türkiye’ye has bir sistemdir.

Devletçiliğin bizce manası şudur; fertlerin hususi teşebbüslerini ve faaliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleketin iktisadiyatını devletin eline almak.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Türk vatanında asırlardan beri ferdi ve hususi teşebbüslerle yapılmamış olan şeyleri bir an evvel yapmak istedi ve görüldüğü gibi,kısa bir zamanda yapmaya muvaffak oldu.Bizim takip ettiğimiz bu yol görüldüğü gibi ,liberalizmden başka bir sistemdir.”[12]

18 Haziran 1935’te ise Burhan BELGE Ulus’taki köşesinden de şöyle haykırıyordu;

“…Liberal rejimin onadığı devlet, jandarma ve gece bekçisi olan devletti .Bir memleket ve bir ulus yapmak kararını vermiş olan Kamâlizm ,liberal rejimden devraldığı bu devleti kullanamazdı.Bunu herhalde değiştirecek ve ulusun ekonomik kurumlarını hem kontrol eder hem de yürütür bir devlet haline koyacaktı…”[13]

Yukarıdaki söylev ve demeçlerden de açıkça anlaşıldığı gibi sözü edilen konu iktisadi sahada iki egemen fikir üzerinden yapılan ayrışmayı reddederek bunların dışında üçüncü bir yolun denendiği konusunda bizlere kesin mesajlar vermektedir.Dolayısıyla meselenin özünü daha net kavranmak ve konuyu derinleştirmek maksadıyla burada mevzuyu dönemin önemli iki vesikasının; Dördünce C.H.P büyük kongresi parti programı ve 1936 senesinde yürlülüğe giren 3008 sayılı İş kanunu çerçevesinde incelemeye çalışacağız.

2.2.2 C.H.P Parti Programı

Büyük kurultay ile birlikte ideolojisini ve eylemselliğini hayata geçirme konusunda kullanacağı argümanlarını daha da netleştiren Halk Partisi iktisadi alanda oluşturacağı yapının nüvelerini ise 9 Mayıs 1935 de Recep PEKER’İN radyoda yeni parti programı taslağı üzerinde yaptığı konuşmada bizlere şöyle sunuyorudu;

“…Yeni programımız,müsthelik halk yığınlarına karşı fiyat empozisyonu yapacak tröstleri ve kartelleri tanımayan ve devlete fiyat kontrol vazifesini veren ruhu partinin bu yoldaki ana düşüncesini pek eyi belirtiyor.Öte taraftan devletin ekonomide yapıcılık vazifesini ve kurulması,işlemesi korunan serbest sanayii tanzim ve murakabe edicilik vazifesini genişletiyoruz. Ulusal sanayileşme gibi yüce bir amaçla ön verilen işler arasında serbest sanayie ve serbest ticarete bırakılan yer normal kazanç dışında istismara varamaz.Dış ticaret en önemli ulusal işler arasında yer alacaktır.Ürünümüzü alanın ürününü alacağız… Yeni program bu havatlı ,heyecanlı izde yürüyenleri Kamâlizm yolunun yolcuları olmak adı ve onuru içinde topluyor.[14]”

Parti programın ekonomik mevzuyla ilgili kısmında ise şunlar yazıyordu;

“…Hususi mesai ve faaliyeti esas tutmakla beraber mümkün olduğu kadar az zaman içinde milleti refaha ve memleketi mamuriyete eriştirmek için milletin umumi ve yüksek menfaatlerinin icap ettirdiği işlerde bilhassa iktisadi sahada fiilen alakadar etmek mümkün esaslarımızdandır.İktisat işlerinde devletin alakası fiilen yapıcılık olduğu kadar hususi teşebbüsleri teşvik ve yapılanları tanzim ve mürakabe etmektir. Devletin hangi iktisadi işleri yapacağı fiilen yapacağının takdiri milletin umumi ve yüksek menfaatlerinin icabına bağlıdır.Eğer devletin bu icap yolundan fiilen yapmağa karar verdiği iş hususi bir teşebbüs elinde bulunuyorsa bunun alınması her defasında bir kanun yapmaya bağlıdır.Bu kanunda hususi teşebbüsün bu yüzden uğrayacağı zararın devlet tarafından tazmini şekli gösterecektir.Zarar takdirinde istikbale aid muhtemel kar düşünülemez.Her iktisadi teşebbüs umumi menfaate olduğu kadar milli ve bütün çalışmanın ahengine de uygun olacaktır.İş veren ile işçinin çalışma birliğinde bu ahenk esastır.İş kanunu ile işçilerin ve iş verenlerin karşılıklı ilişkileri tanzim olunacaktır.İş itilafları uzlaşma yolu ile ve bu mümkün olmazsa devletin kuracağı telif vasıtalarının hakemliği ile hallolunur.Grev ve lukavt yasak olacaktır…”[15]

2.2.3 İş Kanunu

9 Haziran 1936 Salı günü mecliste görüşmeleri tamamlanarak kabul edilen 3008 sayılı iş kanunu yukarıda da belirtildiği gibi işçi ve işveren arasındaki münasebeti tayin etmek ile beraber Kemalist Cumhuriyetin uygulama sahasında tatbik edeceği unsurların nirengi noktalarını da tartışmaya yer bırakmayacak biçimde ortaya koyuyordu.Kanun ile ilgili münakaşalar mecliste devam ederken oy kullanma safhasına geçilmeden evvel Parti Genel Sekreteri Recep PEKER kürsüye gelerek mevzuyla ilgili görüşlerini açıkça ifade etmek ile birlikte ilgili kanunu kısa bir özetini de yapıyordu;

“…Arkadaşlar bizim neslin derece derece acılarını tatmış olduğumuz liberal devlet tipinin çekiştirici,çarpıştırıcı ve yurd içinde ulusal birliğini bozucu ruhunu her gün yeni bir tedbirle ortadan kaldırarak bunun yerine…..(ulusal devletçilik olduğu sanılıyor)…Liberal Devlet tipi içinde işçi sınıfı ve patron sınıfı,bunun daha geniş manası ile prolöter ve burjuva sınıfları iki düşman cephe halinde birbirine karşı çarpışıp dururlar.Bunlar millet birliği gibi büyük ve mukkades bir davanın hiçbir kıymeti olmayan ve millet birliğini tahrip eden zehirli telkinler mahsulü suni bir heyecanın vecdi içinde vuruşup dururlar…Biz bu iş kanunu ile yurddaşların sınıflaşarak parçalara ayrılmasına karşı bir kale duvarı örüyorsak buna benzer başka kanunlarla tarifelere hakim olmak,kredileri tanzim etmek ve fiatların kontrolü kanunları gibi tedbirlerle de her gün mütekamil safhalarda yürüyoruz…Bütün bunlarla kavgasız ve istismarsız ve başları anlaşıp uyuşma prensiplerine bağlı bir cemiyet kurma vazifesini yapma halindeyiz…Arkadaşlar, yeni iş kanunu sınıfçılık şuurunun doğmasına ve yaşamasına imkan verici hava bulutlarını ortadan silip süpürecektir…Biz bu eserle tek taraflı bir maksat takip edecek yolda değil,hakları ve karşılıklı durumları tanzim edilmiş bir iş hayatı ile milliyetçi ve halkçı bir iş ve çalışma cephesi kuracak yolda yürüyoruz.”[16]

Sonuç

Önem arz edecek seviyeye ulaşmayı başarmış düşünsel altıkların pek çoğunun gerçekliğinin iktisadi ölçütlere göre sınandığı günümüz dünyasında egemen bakış açısı doğrultusunda şekillendirilen ulusal ekonomik programlar çok kereler coğrafyanın kendine has dokusu göz ardı edilerek yerelliği ve özgünlüğü başka milletlere ve topografyalara ait olan sömürü planları şeklini almıştır.Baskı unsurlarının hegemonyalarını güçlendirmek maksatlı oluşturduğu kutuplu yapılarla belirli alanlar içerisine sıkıştırılan yerel ideolojiler , etkili ve pratik çözüm önerilerini maruz kaldıkları basınç nedeniyle ait oldukları toplumlara hissettirememekte ve zamanla unutulmaya yüz tutmaktadırlar. Ancak Kemalizm gibi var olan sorunları çözme yolunda gerek duyduğu nüveleri aklın ve bilimin el verdiği ölçüde kendi öz kaynaklarından yaratmayı başaran kuvvetli ideolojiler maruz kaldıkları baskıları yine ortaya koydukları faklılıklar ve benzersizlikleri ile şüphesiz tekrar tekrar aşacaklardır.Ülkemizin iktisadi anlamda içinde bulunduğu olumsuzlukların aşılması yönünde gerek duyduğu çarelerin global konjonktür sebep gösterilerek Avrupa merkezli ideolojilerde aranması sorunu sadece derinleştirecektir.Aslolan mevzu bir kan uyuşmazlığı meselesidir dolayısıyla tek ve gerçek çözüm ancak özümüze dönmekle Kemalizm’i tüm kurumlarıyla yaşatmakla mümkün olacaktır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kemalist_Devrimci

Kemalist_Devrimci


Mesaj Sayısı : 339
Kayıt tarihi : 04/08/09
Nerden : Kocaeli

KEMALİZMİN İKTİSADİ MODELİ Empty
MesajKonu: Geri: KEMALİZMİN İKTİSADİ MODELİ   KEMALİZMİN İKTİSADİ MODELİ EmptyC.tesi Mayıs 15, 2010 11:26 pm

kemalizm anti-emperyalisttir bu nedendirki aynı zamanda anti kapitalisttir...
Kemalizm'in kapitalist bir ekonomi sistemine sahip olduğunu düşünenlere cevap olarak şu yukardaki yazı yeterli görüyorum Wink
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
KEMALİZMİN İKTİSADİ MODELİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Kemalizmin "Altıok"u

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kemalizm :: Kemalizm Nedir?-
Buraya geçin: