Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 Cumhuriyetçilik

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
onur

onur


Mesaj Sayısı : 124
Kayıt tarihi : 19/07/09

Cumhuriyetçilik Empty
MesajKonu: Cumhuriyetçilik   Cumhuriyetçilik EmptyC.tesi Ağus. 01, 2009 3:12 pm

Cumhuriyetçilik

Kemalizmin ilkelerinden cumhuriyetçilik, bir anlamda milliyetçiliğin doğal sonucu gibi görülebilir. Eğer egemenlik ulusa ait ise, ülkenin kimler tarafından hangi kurallara göre yönetileceği de ulus tarafından belirlenecek demektir.Kemalist ideoloji içinde cumhuriyetçilik, giderek demokrasi ile bütünleşmekte, eşanlamlı hale gelmektedir. Cumhuriyetçilik aynı zamanda, siyasal iktidarın dinsel kökenli olmaktan çıkması, laikleşmesi, siyasal rejimin çağdaşlaşması demektir.


Bu ilke, iktidarın dinsel kökenli olmaktan çıkmasıyla laiklik ilkesiyle, meşruluğun temelini halk desteğinin oluşturmasıyla da, halkçılık ilkesiyle yakından ilgilidir.

Mustafa Kemal'e göre, Yeni Türkiye Devleti bir halk devleti idi, halkın devleti idi. Oysa geçmişteki devlet, bir kişi devleti idi, kişilerin devleti idi. Cumhuriyet rejiminden ne anladığını ise şöyle açıklıyordu: "Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz cumhuriyeti kurduk, on yaşını doldururken demokrasinin bütün gereklerini sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır.

... Milli egemenlik esasına dayanan memleketlerde siyasi partilerin var olması tabiidir. Türkiye Cumhuriyetinde de birbirini denetleyen partilerin doğacağına şüphe yoktur." Suna Kili'nin de altını çizdiği gibi, Kemalist cumhuriyetçilik anlayışı ulusçu, demokratik, özgürlükçü ve çoğulcuydu. Cumhuriyet ile demokrasiyi ayrı düşünmeyen ******, 1930'lar Avrupasında neredeyse yaygın olarak görülen baskıcı rejimlerin hepsini de eleştirmiştir. Faşist, komünist ya da mesleklerin temsiline dayalı korporatif sistemlerin Türkiye açısından özenilir olmadıklarını vurgulamıştır. Oysa o dönemde etrafındaki birçok kişi, özellikle faşist-nazist modelden etkilenmişlerdi. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın bile oldukça demokratik bir mecliste tartışılarak, zaman zaman sert biçimde eleştirilerek, denetlenerek yürütülmüş olması son derece önemli ve anlamlıdır. Mustafa Kemal bu tercihi yaparken, elbette ki harekete içte ve dışta belirli bir meşruluk kazandırmak amacıyla da hareket etmişti. Ama Kurtuluş Savaşı sonrasında izlediği yol da, demokrasinin O'nun açısından bir temel tercih sorunu olduğunu ortaya koyuyordu. Devrimin tehlikeye düşmesi nedeniyle zaman zaman sert önlemlere başvurmak zorunda kaldığı zaman bunu doğal saymıyor: "Onlar ancak başka önlemlerle önüne geçilemeyecek büyük tehlikeler harsısında kalındığı zaman, zorunlu olarak onaylanır" diyordu.

"Hiçbir totaliter rejim tasavvur edemeyiz ki, bir muhale-jet yaratmak amacıyla kendiliğinden bir teşebbüste bulunsun" görüşünü savunan Ergun Özbudun'a katılmamak olanaksız. Serbest Fırha'nın kurulması aşamasında ******'ün Fethi Bey'e yazdığı mektuplarda şu satırlar vardı: "Büyük Millet Meclisinde ve millet önünde millet işlerinin serbest olarak münakaşası ve iyi niyet sahibi zatların ve fırkaların düşüncelerini ortaya koyarak milletin yüksek menfaatlerini aramaları benim gençliğimden beri aşık ve taraftar olduğum bir sistemdir." Kendi partisi içinde en sert muhalefete bile hoşgörü gösteren ******, özgürlüklerin temel olduğu bir demokrasi anlayışına sahipti. Özgürlük anlayışı ise, sadece başkasına zarar vermemek anlamında bir negatif özgürlük anlayışıyla da sınırlı değildi. İnsanın kendi yeteneklerini geliştirmesi anlamındaki bir çağdaş özgürlük anlayışını daha 1930'larda savunmaktaydı. ******'ün yaptığı ve yapmaya özen gösterdiği bazı şeyler var ki, günümüzün katılımcı demokrasi anlayışını daha o zamanlar, sezgileriyle benimsediğini düşündürmektedir. (Bu açıdan, örneğin 12 Eylül Anayasası'nın demokrasi anlayışından çok daha ilerdedir: Dünyada ilk kez bir bayram çocuklara armağan edilmiş ve o vesile ile onlara, ülkenin gelecekteki sahipleri oldukları bilinci aşılanmaya çalışılmıştır. 23 Nisan günleri çocukların, kentlerindeki önemli kamu görevlilerinin makamlarına oturmalarının, onların görevlerini geçici olarak devralmış gibi davranmalarının, bir oyun havasının ötesinde anlamı olduğu açıktır. Belki yine ilk kez, bir önder, devrimini gençlere emanet etmiş ve onlardan, gerektiğinde ülkede siyasal iktidara sahip olanlara karşı çıkmalarını istemiş, 1924'te seçmen yaşını 18'e indirmiştir. Daha o yönde hiçbir istek, hiçbir gereksinme yokken, Türk kadınına siyasal hak ve özgürlüklerini -demokrasinin ana-yurdu sayılan bazı batı ülkelerinden önce- veren, kadının siyasal yaşamda ağırlık kazanmasına çaba gösteren de ******'tür.

****** bununla da yetinmemiş, gerçekleştirdiği büyük kültür devrimi açısından önem taşıyan kurumların bağımsız ve demokratik bir yapıya sahip olmalarına özen göstermiştir. Her şeyin devlet içinde ve "devlet için" olduğu faşizmin yükselme döneminde bile, Türk Dil ve Tarih Kurumları siyasal iktidardan bağımsız birer dernek olarak kurulmuş ve yaşamlarını sürdürmüşlerdir. ****** onların parasal bağımsızlığını sağlayabilmek için, kendi mal varlığını sürekli bir destek olarak kullanmaktan çekinmemiştir. Yurdu bir kültür ağı gibi saran 404 Halkevi ile dört bin kadar Halkodası da, kâğıt üzerinde tek partiye bağlı olmakla birlikte, büyük ölçüde bağımsız ve demokratik bir yapıya sahip kılınmışlardır. Bunlar, kitle örgütlerinin kötü gözle görüldükleri 1980'lerin Türkiye'sinden yarım yüzyıl önceki kemalist ideolojiyi yansıtan somut örneklerdir. Mustafa Kemal, demokrasinin her şeyden önce bir özgürlük sorunu olduğuna inanıyor ve şöyle diyordu: "İrade ve egemenlik milletin tümüne aittir ve ait olmalıdır. Demokrasi sosyal yardım veya iktisadi teşkilat sistemi değildir. Demokrasi maddi refah meselesi de değildir. Böyle bir nazariyat vatandaşların siyasi hürriyet ihtiyacını uyutmayı amaçlar. Bizim bildiğimiz demokrasi siyasidir. Onun hedefi, milletin idare edenler üzerindeki muhakemesi sayesinde siyasi hürriyeti sağlamaktır. Türk demokrasisi Fransa ihtilalinin açtığı yolu takipetmiş, ama kendisine özgü niteliği ile gelişmiştir. Zira her millet devrimini toplumsal ortamın baskı ve ihtiyacına göre (...) yapar. Demokrasi prensibi, ulusal egemenlik şekline dönüşmüştür. Bir ulusu oluşturan bireylerin o ulus içinde, her çeşit özgürlüğü, yaşamak özgürlüğü, çalışmak özgürlüğü, düşünce ve vicdan özgürlüğü güven altında bulunmalıdır."

Ahmet Taner Kışlalı
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Cumhuriyetçilik
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kemalizm :: Kemalizm Nedir? :: Cumhuriyetçilik-
Buraya geçin: