Devrimci Lider
Kurtuluş Savaşımız başlı başına görkemli bir tarih sayfasıdır. Mustafa Kemal, bu ulusal kurtuluşun öncüsüdür. Emperyalizme karşı Kuvayı Milliye örgütleri ve yurtsever ordu eliyle kazanılan savaş, ulusal devrimlerle çağdaşlaşma savaşına girişti.
Yaşayan her canlı gelişir. Türk toplumu da 1920’lerden bu yana büyük gelişmeler göstermiştir. Şüphesiz gelişiyoruz. Ancak bu gelişme, elli milyon Türk insanını ‘çağdaş uygarlık düzeyi’ne çıkarabilmiş midir? Hayır.
İşte ******çülüğü bu açıdan değerlendirmek gerekir.
****** devrimleri ile başlayan çağdaşlaşma, ******’ün ölümünden sonra hızını yitirmiş; daha sonra da bir ‘karşıdevrim’ süreci içinde toplum, büyük çalkantılara sürüklenerek bugünlere gelinmiştir. Bugünün egemen düşüncesi, laikliğin tam tersi olan ‘Türk-İslam Sentezi’dir. Bu ideolojik görüş, yine ****** devletçiliğine taban tabana ters düşen liberal ekonomi anlayışıdır.
Bir yandan ‘Suudilik’ yoluyla İslamlaşma ile birlikte ‘Nakşibendilik’ başta olmak üzere, mezhep örgütleri kanalı ile din duygularının siyasete sokulması, öte yandan liberal ekonomi ve borç siyaseti ile uluslar arası kapitalizm ile bütünleşmek, ne yazık ve acıdır ki, bugün ‘******çülük’ olarak sunulabilmektedir.
******, ulusal kurtuluş devrimcisidir. Ve bu ulusal kurtuluş, emperyalizme karşı savaş veren bütün yoksul uluslar için de bir kurtuluş ışığı olmuştur. ‘Tam bağımsızlık’ ulusal kurtuluşçuluğun iki sözcüğe sığdırılmış simgesidir.
******’ün tam bağımsızlık anlayışı iki yönlüdür. Bu bağımsızlığın birinci yönü, kapitalist emperyalizme karşıdır. Tam bağımsızlık, Sovyet devrimine karşı da siyasal ve ideolojik bağımsızlığı içerir.
Bugün Avrupa’daki hiçbir sosyalist parti, ****** devletçiliği kadar ekonomiye müdahaleyi öngörmez. Avrupa’daki hiçbir sosyalist parti, ******çü düşüncedeki antiemperyalizm kadar uluslar arası sermaye ile çatışmaz.
Şu sözlerini okuyalım:
- Yaşamak isteyen milletimizin talebi basit bir kelimede mündemic ve gayet meşrudur: İstiklal!… Avrupa’nın rüesayı idareden (yöneticilerinden) ve sermayedarlarından ayrı olan asıl milletleri bizim hayatımızı bize çok görmüyorlar. Eğer bugün Fransız milleti ve hatta İngiliz milleti ile muhasama (düşmanlık) halinde bulunuyorsak, bu milletlerin seslerini işittirememelerinden ve kendi rüesayı idarelerinin istila ve sermaye emelleri için bizi imha etmelerine ses çıkarmamalarındandır. Bu devir… milletimizin fiilen ve muttariden (birbirini izleyerek) imhasını, sermayedarların kendi menfaatlerine muafık (uygun) zannettikleri devirdir… (******, Tamim ve Telgraflar, s. 357)
Görülüyor ki ******, emperyalizmin kökeninde uluslar arası sermayenin bulunduğunu 1920’lerde söylüyor ve başında bulunduğu hükümetin ‘emperyalizme karşı müdafaa ve
mücadele kastı ile kurulduğunu’ da açıklıyor.
Bugün uluslar arası kapitalizm ile bütünleşen IMF ipotekli alaturka liberalizmimizin ******çülük ile uzaktan ve yakından bir ilgisi yoktur.
******çülük, ulusal devrimler yoluyla çağdaşlaşma demektir. Bu çağdaşlaşma, özgürlükçü demokrasi içinde gerçekleşecektir. Çağdaş uygarlığa da bu yolla ulaşılacaktır.
Bütün bunları bir yana bırakın; siz gidin, yüz binlik Ankara’da ******’ün kurduğu hipodromlara ve Orman Çiftliği’ne bakın. O günden bu yana ******’ün eliyle kurulan hipodromun ve Orman Çiftliği’nin nasıl parsellendiğini, nasıl bölündüğünü gözlerinizle görün.
İlkelerine kadar inmeye ne gerek var; daha bizler, ******’ün kurduğu çiftliği bile koruyamamışız, ilkelerini nasıl koruyacağız?
Ulusal kurtuluş devrimcisi Mustafa Kemal ******’ü, ölümünün yıldönümünde her gün daha da artan saygıyla anıyoruz…
(Cumhuriyet, 10 Kasım 1985)
Anasayfa 
