Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 ****** “Kürt sorunu”nu kabul etmedi!

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Kemalist_Devrimci

Kemalist_Devrimci


Mesaj Sayısı : 339
Kayıt tarihi : 04/08/09
Nerden : Kocaeli

Atatürk “Kürt sorunu”nu kabul etmedi! Empty
MesajKonu: ****** “Kürt sorunu”nu kabul etmedi!   Atatürk “Kürt sorunu”nu kabul etmedi! EmptyÇarş. Ağus. 26, 2009 2:13 pm

Cumhuriyet tarihine ilişkin her gerçekliğe resmi ideoloji diyerek saldıran liberal ve Kürtçü çarpıtmanın son yıllarda en çok üzerine eğildiği konu ******’ün Kürt politikası. Oysa Cumhuriyet’in ilanından bugüne geçen süre sadece 84 yıldır ve bu süre tarih bilimi açısından son derece kısa bir zamandır ve dolayısıyla ******’ün Milli Mücadele süreci içinde nasıl bir Kürt politikası izlediğinin yanıtları tartışmaya yer vermeyecek derecede kesindir.

Buna rağmen “resmi ideoloji”yle mücadele adı altında emperyalist tezgahların önünü açmaya hizmet eden bir tür “sivil” tarihçilik ve bu sivil tarihçiliğin açtığı yoldan ilerleyen bir sivil siyaset bugün Cumhuriyet’e ait ne varsa ortadan kaldırmak için kapsamlı bir saldırıya girişmiş durumdadır. Ancak bu “sivil”liği kazıdığınızda altından emperyalizmin yüzlerce yıllık sömürgeleştirme planları çıkmaktadır.

Bu Kürtçü ve liberal tarih uydurmalarına bakılırsa Kürtler ve Türkler birlikte bir Kurtuluş Savaşı’na girişmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuşlardır. Ancak Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşmasından hemen sonra ilan edilen Cumhuriyet Kürtlere ihanet etmiş ve Kürtlere verilen sözler tutulmamıştır. Bu andan itibaren de Kürtlerin Cumhuriyet’e karşı “meşru” haklarını savunma mücadelesi başlamıştır.

Elbette bu tarih çarpıtmasının sonuç olarak hizmet ettiği şey bugün yükselen Kürt bölücülüğünün ve PKK terörünün meşrulaştırılması ve Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırlarının parçalanarak bağımsız bir Kürt devletinin hayata geçirilmesine dayanan Sevr planının yeniden uygulanmak istenmesidir.

******’ün Kürt politikasının “Türk-Kürt kardeşliği”, “Kürtlere özerklik”, “Kurtuluş Savaşı’nda verilen ortak mücadele” zemininde tanımlanması ise bugün emperyalizmle açıkça işbirliğine giren terör örgütüne karşı devletçe ve milletçe mücadele edilmesini engellemeyi hedeflemektedir.

1925 yılında patlak veren İngiliz destekli Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra Kürtçülükle mücadele politikası en kararlı ve sert şekilde yürütülmüştür. 25 Şubat tarihli Örfi İdare Kanunu, 25 Şubat 1925 tarihli Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nda yapılan değişiklik ve 4 Mart 1925’de yapılan Takrir-i Sükun görüşmeleri, 25 Aralık 1935 tarihli Tunceli Kanunu görüşmeleri, Cumhuriyet idaresinin bu konudaki tavrını ortaya koymaktadır. ******’ün kararlı tavrı sonucu, Meclis içindeki Kürtçü muhalefete rağmen bu kanun maddelerinin hepsi teker teker onaylanmış ve hemen ardından da uygulamaya konulmuştur. ******’ün Kürt bölücülüğüne karşı yürüttüğü mücadele tartışmaya yer bırakmayacak derecede nettir.

Kürtler Cumhuriyet’e ihanet ediyor

Serap Yeşiltuna’nın İleri Yayınları’ndan çıkan “****** ve Kürtler” isimli kitabı Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet döneminde ******’ün Kürt politikasını, dönemin resmi kanun, kararname, rapor ve tutanaklarıyla ortaya koyuyor. Böylelikle Kürt sorununa çözüm adı altında ******’e atfedilen pek çok uydurma teze de birincil kaynaklardan cevap veriyor. “****** ve Kürtler” belgesel bir çalışma olmanın ötesinde, ******’ün Milli Mücadele sürecinde özellikle Meclis içindeki Kürtçü ve liberal kesime karşı yürüttüğü mücadeleyi ve ******’ün Kürt isyanlarını bastırma ve tek dil, tek millet anlayışını yerleştirme konusundaki kararlılığını ve bu yöndeki sonuç alıcı uygulamalarını da ortaya koyuyor.

Böylelikle bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını kasteden Kürt bölücülüğüne karşı takınılması gereken gerçek ******çü tavrın ne olduğunu gözler önüne seriyor.

“****** ve Kürtler”, Kürtçü tezlerin tam aksine olarak Kürtlerin daha ilk andan itibaren Cumhuriyet’e karşı büyük bir ihanete giriştiklerini gösteriyor. Kürtler Türklerle birlikte Kurtuluş Savaşı vermek yerine, İngilizler başta olmak üzere işgal kuvvetlerinin desteğini alarak ayaklanmış ve bağımsız bir Kürt devleti kurmak için Kuvayı Milliye hareketine karşı mücadele ederek pek çok bölgede ayaklanma çıkarmışlardır.

Koçgiri’de Kürt-Yunan ittifakı

Kürtlerin Cumhuriyet’e yönelik ilk büyük ihaneti Koçgiri İsyanı’yla başlayan ve daha sonra devam ederek sayısı 16’yı bulan Kürt isyanlarıdır. Kürt isyanları işgalci emperyalist güçlere karşı verilen mücadeleyi kesintiye uğratmışlardır.

Koçgiri İsyanı Kürtlerin Kuvayı Milliye hareketine karşı giriştikleri ilk büyük ayaklanmadır. Koçgiri İsyanı’nın en önemli yanlarından birisi de Türklere karşı ortaya çıkan Kürt-Yunan ittifakıdır. Yunan ordusu Büyük İlerleyiş’e geçmeden Kürtler Koçgiri İsyanı’nı başlatırlar. Yine Koçgiri’den sonra ortaya çıkan Şeyh Sait İsyanı da ne tesadüftür ki Türkiye’nin Musul konusunda İngilizlerle müzakerelere oturduğu döneme rastlamaktadır!

Cumhuriyet idaresinin Koçgiri İsyanı’na karşı gösterdiği tepki oldukça sert olmuştur. Ve bugün Kürtçülükle mücadelenin hangi zeminde yürütülmesi gerektiği konusundaki kafa karışıklığına net biçimde cevap vermektedir. ******’ün emriyle ayaklanmanın başladığı bölgeye giden Merkez Komutanı Nurettin Paşa ayaklanmayı bastırmıştır. Ancak ayaklanmanın bastırılması Meclis içindeki büyük ayrılığın ve saflaşmanın da ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Kürt isyanını bastıran Nurettin Paşa’nın kellesini isteyen milletvekillerine karşı Mustafa Kemal Meclis kürsüsüne çıkar ve Nurettin Paşa’yı savunur.

Görüldüğü üzere Mustafa Kemal sadece Kürt isyanını en sert şekilde bastırmakla kalmamış, isyanı bastıran Nurettin Paşa’yı da Meclis’teki sert muhalefete rağmen sonuna kadar savunmuştur.

******’e karşı Kürtçü muhalefet

Yeşiltuna’nın çalışmasında yer verdiği “TBMM Gizli Celse Tutanakları” incelendiğinde ******’e karşı gelişen Kürtçü muhalefetin Meclis içinde nasıl bir ayrışmaya yol açtığı da bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkmaktadır. İsyanın bastırılmasından sonra TBMM’de yapılan gizli görüşmelerde Kürt milletvekilleri Nurettin Paşa şahsında ****** ve Cumhuriyet’e yönelik kinlerini kusma imkanı yakalamışlardır. Kürt milletvekillerine göre gerçek suçlular emperyalist devletlerin desteğiyle ayaklanan Kürtler değil, ayaklanmayı bastıran ordu ve devlet memurlarıdır.

Meclis tutanaklarına yansıyan tartışmalar dünden bugüne Kürtçü çevrelerin devletin bölücülükle mücadele azmini kırma isteklerinin temel dayanaklarının hiç değişmediğini gösteriyor. Kürt milletvekillerinin ayaklanan Kürtleri savunurken kullandıkları temel tez, devletin yürüttüğü politikanın özgürlükleri kısıtladığı ve hukuku çiğnediği yönünde olmuştur. Bugün de terör örgütünü kınamak yerine devleti suçlayan sözde aydın korosunun değişmeyen söylemi olmuştur bu özgürlük ve hukuk.

Ancak ******’ün Kürt isyanlarını bastırma konusundaki kararlı ve tavizsiz tavrı hiç değişmemiştir. “****** ve Kürtler”de yer verilen belgeler bugün “diyalog”, “karşılıklı uzlaşma”, “demokratik cumhuriyet” gibi Kürtçü tezlerin o günlerde ****** tarafından nasıl bir kenara atıldığını gösteren ve günümüzde oluşturulması gereken Kürt politikasına da emsal teşkil eden kanıtlardır. Meclis gizli celse zabıtları ve resmi kanun metinlerinden de görüleceği üzere ****** öncelikle Kürtçülüğe karşı alınması gereken tedbirleri Meclis içinde tartışmaya açmış ve Kürtçü tezleri Meclis içindeki tartışmalarda ezmiştir.

Koçgiri İsyanı’nın bastırılmasından sonra bu kez 1925 yılında patlak veren İngiliz destekli Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra Kürtçülükle mücadele politikası en kararlı ve sert şekilde yürütülmüştür. 25 Şubat tarihli Örfi İdare Kanunu, 25 Şubat 1925 tarihli Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nda yapılan değişiklik ve 4 Mart 1925’de yapılan Takrir-i Sükun görüşmeleri, 25 Aralık 1935 tarihli Tunceli Kanunu görüşmeleri, Cumhuriyet idaresinin bu konudaki tavrını ortaya koymaktadır. ******’ün kararlı tavrı sonucu, Meclis içindeki Kürtçü muhalefete rağmen bu kanun maddelerinin hepsi teker teker onaylanmış ve hemen ardından da uygulamaya konulmuştur.

Dolayısıyla ******’ün Kürt bölücülüğüne karşı yürüttüğü mücadele tartışmaya yer bırakmayacak derecede nettir.

Yeşiltuna’nın “****** ve Kürtler” kitabı okunduğunda bu mücadelenin netliği daha da güçlü biçimde kanıtlanmış olmaktadır. Kitapta sunulan resmi belgelerle birlikte ******’ün Kürt meselesine bakışına ilişkin pek çok spekülasyon ve çarpıtma da kendiliğinden ortadan kalkmaktadır. Kitabı okuduğunuzda, Cumhuriyet’in ilk yılları ile karşılaştırıldığında ortaya atılan çözümlerin Kürt meselesini çözmek için değil, daha da derinleştirmek için ortaya atıldığını da ibretle değerlendireceksiniz. Bu haliyle Yeşiltuna’nın çalışması unutturulmaya çalışılan, yok sayılan “Kürt sorununa ******çü çözüm”ü de yeniden Türkiye’nin gündemine taşımaktadır.

Umum Müfettişlikler özellikle Kürt isyanlarının silahla bastırılmasının ardından bölgenin Cumhuriyet idaresine tam anlamıyla bağlanması, buralarda devlet otoritesinin sağlanması ve bölgedeki halkın Cumhuriyet’e yakışan birer yurttaş haline gelebilmeleri için bir dizi sosyal ve kültürel tedbiri de hayata geçirmiştir. Böylelikle ******’ün başlattığı yeni Türk uluslaşmasının Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde etkin kılınması, Kürtlük cereyanının ortadan kaldırılması ve Türkleştirme programının planlı biçimde ilerletilmesi sağlanmıştır.

****** “Kürt sorunu”nu kabul etmedi!

******’ün Kürtçülüğe karşı yürüttüğü mücadelenin başlangıç noktası bir “Kürt sorunu” olduğunu kabul etmemesi ve Kürtçülükle hiçbir uzlaşmaya yanaşmamasıdır. Oysa İngilizler başta olmak üzere dış güçler, Cumhuriyet idaresine bir Kürt sorunu olduğunu dayatmaktadırlar. Bu kabullenişin ardından Kürt sorununu çözme isteklerinin ve elbette Batının Sevr’deki özlemlerinin gündeme geleceğini iyi bilmektedir Mustafa Kemal. Oysa bugün Kürt sorunu terimini ya da Kürt kimliğini kabul ederek Kürtçülükle mücadele edebileceğini sananlar çıkmaktadır. Bir kısım ******çü ise kültürel ve demokratik haklar ilerletilirse Kürtçülüğün kan kaybedeceğini sanmaktadır. Ancak ****** daha o yıllarda Kürt bölücülüğüne hiçbir fırsat tanınmaması gerektiğini bilmekte ve ona göre hareket etmektedir.


En son Kemalist_Devrimci tarafından Çarş. Ağus. 26, 2009 2:15 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kemalist_Devrimci

Kemalist_Devrimci


Mesaj Sayısı : 339
Kayıt tarihi : 04/08/09
Nerden : Kocaeli

Atatürk “Kürt sorunu”nu kabul etmedi! Empty
MesajKonu: Geri: ****** “Kürt sorunu”nu kabul etmedi!   Atatürk “Kürt sorunu”nu kabul etmedi! EmptyÇarş. Ağus. 26, 2009 2:14 pm

******’ün Medeni Bilgiler kitabına koydurduğu şu sözler ******’ün Kürt meselesine bakışını oldukça net biçimde ortaya koyar:

“Bugünkü Türk milleti siyasi ve içtimai camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkeslik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış mevsimler birkaç düşman aleti, mürteci beyinsizden maada hiçbir millet ferdi üzerinde teellümden başka bir tesir hasıl edememiştir.”

Yine 1924 Anayasası Encümeni tarafından ortaya konulan şu sözler de Cumhuriyet idaresinin “Kürt sorunu” dayatmalarını reddeden anlayışının en iyi örneğidir:

“Devlet Türk’ten başka millet tanımaz Devlet dahilinde hukuku müsaviyeyi haiz başka ırktan gelme kimseler bulunduğundan, bunların ırki ayrılıklarını ayrı birer milliyet olarak tanımak caiz değildir.”

Cumhuriyet idaresinin Kürtçülüğe karşı tavizsiz tavrını gösteren dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, Takrir-i Sükun Yasası’nın çıkarılmasına sert tepki gösteren ve “Hükümetin gayrikanuni tevkif hakkı yoktur” diyen Dersim Mebusu Feridun Fikri Bey’e şu yanıtı verir:

“Efendiler, hükümet hapsetmiyor ve hükmetmiyor, mücrime mahkemenin kapısını gösteriyor, en medeni, en mütemeddin memleketlerde dahi bundan başka ne yapılabilir efendiler? Koca bir vatanın şark kısmı baştan başa irtica ateşi içinde yanaken Feridun Fikri Bey’e soruyorum. Asilerin karşısına anarşizmin hürriyetiyle mi çıkacağız ve böyle çıkmağa hakkımız var mıdır?”

Bugün de özgürlük ve insan hakları propagandasıyla bölücülükle mücadeleyi engellemeye çalışan anlayışa o dönemde verilen yanıt budur. Ancak bu yanıt sözden ibaret de kalmayacaktır.

Tartışmaların bu şekilde sürüp gitmesi üzerine Mustafa Kemal 2 Mart günü kürsüye çıkar ve Fethi Bey kabinesi yerine İsmet Paşa başkanlığında yeni bir hükümet kurulduğunu şu sözlerle ilan eder:

“Milletin elinden tutmaya lüzum vardır. Devrimi başlayan tamamlayacaktır!”

Bu sözlerle birlikte Mustafa Kemal’in Meclis içindeki Şeriatçı ve Kürtçü unsurlarla mücadelesi iyice hızlanacaktır. Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra kabul edilen Takrir-i Sükun Kanunu ile birlikte İstiklal Mahkemeleri’nin kuruluşu ve faaliyetleri hız kazanır. Yargılamaların ardından Şeyh Sait’in de aralarında bulunduğu 48 kişi için idam cezası verilir ve Şeyh Sait ve adamları idam edilir. Takrir-i Sükun Yasası oldukça kapsamlı bir mücadele programıdır. Kürtçülük ve Şeriatçılıkla mücadelenin en önemli maddelerinden birisi bu iki hareketin propaganda kanallarının kesilmesidir. Bu suretle yurtdışında yayınlanan ve Türkiye’ye sokulan Kürtçü propaganda kitapları yasaklanır. Kürtçüleri destekleyen ve Cumhuriyet idaresinin politikalarına karşı halkı kışkırtan basın-yayın organları kapatılır.

Mustafa Kemal, Şeyh Sait İsyanı’nın ardından yeni isyanların geleceğini ve Kürtçülüğün daha da güçleneceğini görmektedir. Çünkü Meclis içinde temsil edilen Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası mensubu pek çok milletvekili açıkça Kürtçü tezleri dillendirmekte ve halkı Cumhuriyet rejimine karşı kışkırtmaktadırlar. Bu nedenle önce Şark İstiklal Mahkemesi görev bölgesi içindeki Terakkiperver Fırka şubelerini kapatır. Daha sonra da Bakanlar Kurulu kararıyla Terakkiperver Fırka tamamen kapatılarak Kürt ayaklanmalarına önayak olan siyasi mekanizma tümüyle devre dışı bırakılır.

Bugün PKK’nın yasal bir parti adı altında Meclis’te bölücü örgütün propagandasını yapmasına ses çıkaramayan bir ülkede ******’ün Kürt politikasının uygulandığını söylemek elbette mümkün değildir. Oysa ****** Kürtçülükle mücadele ederken öncelikle onun basın ve siyaset içindeki kollarını ortadan kaldırmıştır. Ardından da kapsamlı bir askeri saldırı ile tüm Kürt isyanlarını en sert biçimde bastırmıştır. Ve bu nedenle başarı kaçınılmaz olarak ardından gelmiştir.

Devlet otoritesinin sağlanması: Umum Müfettişlikler

Cumhuriyet idaresinin Kürt meselesini çözmek yönünde attığı önemli bir adım da Umum Müfettişlik uygulamasıdır. İstiklal Mahkemeleri’nin çalışma süresinin dolmasının ardından bu kez mevcut idari tedbirlerin devam ettirilmesi ve Kürtçülükle mücadelenin aynı hızla devam ettirilebilmesi için 25 Haziran 1927’de Umum Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun kabul edilir. Bu kanun Cumhuriyet idaresinin Kürtçülüğün siyasal ve toplumsal ayaklarını tümüyle kırmak ve yıllardır devlet otoritesinin tesis edilemediği yerlerde bozulan otoriteyi tekrar oluşturmak için bölgenin tüm idari işlerinden sorumlu bir genel vali ataması şeklinde ortaya çıkmıştır.

Umum Müfettişler ******’ün en yakın ve güvendiği çalışma arkadaşları içinden seçilmişler ve uzun yılar ******’le birlikte mücadele eden isimlerdir. Umum Müfettişlik uygulamasının zamanı ve kapsadığı bölgeler de ayrıca incelenmelidir.

Şeyh Sait İsyanı’ndan hemen sonra Diyarbakır, Urfa, Batman, Mardin, Siirt, Şırnak, Hakkari, Van, Bitlis, Muş illerini kapsayan Birinci Umum Müfettişlik, Ağrı İsyanı’ndan sonra Erzurum, Ağrı, Iğdır, Kars, Ardahan, Rize, Trabzon, Bayburt, Gümüşhane ilerini kapsayan Üçüncü Umum Müfettişlik, Dersim İsyanı döneminde ise Erzincan, Tunceli, Elazığ ve Bingöl illerini kapsayan Dördüncü Umum Müfettişlik kurulmuştur. Yeşiltuna’nın kitabında Kürtçülüğü toplumsal yapıdan kazımak için özel bir kurum olarak oluşturulan Umum Müfettişliklerin kuruluş ve çalışma ilkeleri bütün ayrıntılarıyla veriliyor ve günümüz açısından Kürtçülükle mücadelenin yasal ve idari boyutlarının nasıl olması gerektiği konusunda önemli bir örnek oluşturuyor.

Cumhuriyet idaresinin Kürt meselesine yaklaşımını ortaya koyan bu Umum Müfettişlik uygulaması da yine Meclis içindeki Kürtçü muhalefetin tepkisini çekmiştir. Burada da Kürtçü muhalefetin temel propagandası hukuk, adalet, özgürlük gibi bugün de sıklıkla duyduğumuz kavramlardır. Ancak ******, Kürt bölücülüğünün bu kavramların arkasına sığınarak ülkeyi sürüklediği tablo karşısında kararlılığını bozmamış ve muhalefetin tüm karşı çıkışlarına rağmen tıpkı Takrir-i Sükun Yasası’nın çıkartılması ve İstiklal Mahkemeleri’nin kurulması sırasında olduğu gibi Umum Müfettişliklerin kurulmasında da tüm ağırlığıyla meselenin üzerine gitmiştir.

Dördüncü Umum Müfettişi ve Koçgiri İsyanı’nı bastıran Nurettin Paşa’nın oğlu olan Abdullah Alpdoğan Paşa’nın 7-22 Aralık 1936 tarihinde toplanan Umum Müfettişler toplantısına sunduğu rapordaki şu sözler Cumhuriyet idaresinin Kürt meselesine yaklaşımını özetler niteliktedir:

“…Türkçe bilmeyen çocuklara bu mekteplerde Türkçe öğretiliyor. Türk duygusu aşılanıyor. Tunceli içerisinde dilini unutmuş Türk soyundan insanların kasaba ve nahiyelerle civarına iskanları düşünülüyor. … Toplu bir Türk camiası hususa getirecek bu hususta hazırlıklıyız.”

Umum Müfettişlikler özellikle Kürt isyanlarının silahla bastırılmasının ardından bölgenin Cumhuriyet idaresine tam anlamıyla bağlanması, buralarda devlet otoritesinin sağlanması ve bölgedeki halkın Cumhuriyet’e yakışan birer yurttaş haline gelebilmeleri için bir dizi sosyal ve kültürel tedbiri de hayata geçirmiştir.

Böylelikle ******’ün başlattığı yeni Türk uluslaşmasının Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde etkin kılınması, Kürtlük cereyanının ortadan kaldırılması ve Türkleştirme programının planlı biçimde ilerletilmesi sağlanmıştır.

****** Kürt meselesini nasıl halledecekti?

Bugün Türk kimliğinin yerine etnik ve dinsel kimlikleri ikame etmeye çalışan “özgürlükçü” anlayışa karşın, Cumhuriyet idaresi kapsamlı bir uluslaşma projesini hayata geçirmiştir.

Kürt isyanlarının bastırılması, İstiklal Mahkemeleri, Takrir-i Sükun Kanunu gibi etkili önlemlerin dışında ****** döneminde ciddi bir Türkleştirme planı da hayata geçirilmiş ve titizlikle uygulanmıştır.

Bu uygulamaların en önemlilerinden biri Ağrı İsyanı’ndan hemen sonra gündeme gelen ve 1932 yılında kanun teklifi haline getirilerek 1934’te yasalaştırılan İskan Kanunu’dur.

İskan Kanunu’nun amacı Türkiye’deki Türk nüfusunu arttıracak bir nüfus siyaseti ortaya koymaktır. Cumhuriyet’e Osmanlı’dan miras kalan kozmopolit yapıya karşın Cumhuriyet idaresi tek bir ulusal kimlik inşa etmek istemektedir ve bunun önde gelen koşulu da Türkçe konuşan insan sayısının artırılması ve Türk kimliğinin ülke sathında güçlendirilmesidir. O nedenle bugün karşımıza çıkarılan alt-üst kimlik tartışmaları, mozaik toplum teorileri, kültürel özerklik önerilerinin yerine ******, cumhuriyeti, tek dilli ve tek kimlikli bir ulus inşa etme projesini ortaya koymaktadır.

İskan Kanunu ile birlikte Doğudan Batıya yapılan nakillerle Kürtçü feodal yapının dağıtılması ve farklı kavimlerin yerine tek bir Türk kimliği oluşturmak hedeflenmiştir. Yine yurtdışından getirilen muhacirlerin bu bölgelere yerleştirilmesi de yine İskan Kanunu’nun Türk kimliğini tesis etme anlayışının bir devamıdır.

Türk kimliğinin güçlendirilmesi ve Türk uluslaşmasının başarıyla tamamlanması için Türk dili ve kültürünün yurt çapında etkin kılınması gerekmektedir. Bunun için de ******’e maledilmeye çalışılan “Türk–Kürt kardeşliği” ya da “Kürtlere özerklik” uydurmalarını yalanlarcasına İskan Kanunu’nda tek bir Türk kimliği yaratma amaçlı şu sözlere yer verilmiştir:

“…Yalnız 1876 yılından sonrakileri ele alırsak, yok olan Osmanlı İmparatorluğu’nda değişik dilli ve değişik kültürlü olanlar inanda yerli Türk’le birleşik iken bile bunları ayırt edilemeyecek gibi Türk kültüründe yoğrulduklarını söyleyemeyiz. Bunu Türk kültürünün yetiştirici, yükseltici ve yerleştirici gücünün düşüklüğüne veremeyiz. Bu gelenleri Türk kendi topluluğu içine almış iken ve hemen pek çoğu da Türk dilini konuşurken bile Türk kültürünü, bilimli olarak taşımaktan sekmişlerdir. İşte bunun içindir ki, geçmişte denenmiş olanı bir daha
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kemalist_Devrimci

Kemalist_Devrimci


Mesaj Sayısı : 339
Kayıt tarihi : 04/08/09
Nerden : Kocaeli

Atatürk “Kürt sorunu”nu kabul etmedi! Empty
MesajKonu: Geri: ****** “Kürt sorunu”nu kabul etmedi!   Atatürk “Kürt sorunu”nu kabul etmedi! EmptyÇarş. Ağus. 26, 2009 2:15 pm

denemek gibi zararlı bir işe girişmekten ise bunu kökünden kesip atmayı isteyen bu madde ile devlet bu gibi yurda gelenleri ta Türk kültürü içinde eriyip Türklük içinde hamur oluncaya kadar gözü önünde tutmak istemiştir.”

“****** ve Kürtler” kitabında yer alan Kürtçülükle mücadele için çıkartılan kanunlar, gerekçeleri ve kanun maddeleri bu Türkleştirme politikasının hedef ve yöntemlerini de okuyucuya sunmaktadır.

İskan Kanunu’ndan sonra yürürlüğe giren Soyadı Kanunu da bu Türk uluslaşmasının yurt çapında etkinleştirilmesi uygulamasının devamı olarak kabul edilmelidir.

Türkçe soyadlarına kavuşan vatandaşlar geçmişin ilkel ve çağdışı kavimsel aidiyetlerinin yerine çağdaş Türk kimliğini resmen kabul etmiş olmaktadırlar.

Devletin Kürtçülükle mücadele programı bununla da sınırlı kalmamıştır. İskan Kanunu uyarınca bir yandan geri aşiret yapısının dağıtılarak Kürtlerin Türk bölgeler içine dağıtılarak Türk kültürü içinde eritilmesi sağlanmış diğer taraftan da muhacirlerin Kürt nüfusun yoğun yaşadığı yerlere nakledilmesi ile buralarda Türk kültürünün güçlendirilmesi amaçlanmıştır.

İskan Kanunu’nun uygulanma aşamasında Türkiye üç ana mıntıkaya ayrılmıştır. Birinci mıntıka “Türk kültürlü nüfusun tekasüfü istenen yerler”, ikinci mıntıka “Türk kültürüne temsili istenilen nüfusun nakil ve iskanına ayrılan yerler”, üçüncü mıntıka ise “Yer, sıhhat, iktisat, kültür, siyaset, askerlik, inzibat sebepleriyle boşaltılması istenilen ve iskan ve ikamet yasak edilen yerlerdir.”

Bu üç mıntıkalı yapı Türkleştirme programının temel uygulama alanı olacaktır.

Ancak bu Türk kültür ve nüfus politikasının oturtulması da ciddi bir denetime tabi tutulmuştur. Bu nedenle İskan Kanunu’nda batıya göç ettirilen Kürt nüfusun Türk nüfusla kaynaşmak yerine kendi feodal yapısını şehirlerde yeniden inşa etmesine engel olmak için Kürtlerin iskan bölgelerinde ayrı mahalle kurmaları yasaklanmıştır.

Bugün Kürtçe eğitim ve öğretime izin verilerek ya da Kürtlerin kültürel haklarının tanınması yoluyla ayrılıkçılığın zayıflayacağını iddia edenlere karşın Cumhuriyet yönetimi tam tersi bir tavır takınmış ve Kürtçülükle mücadelede en sert tedbirlere başvurmaktan çekinmemiştir. 1928 yılında ******’ün emriyle başlatılan “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyası ile Türk kültürünün ve dilinin tüm vatandaşlara benimsetilmesi kararlaştırılmış, daha da ileri gidilerek 1925 tarihli Başbakanlık kararnamesine dayanılarak devlet dairelerinde, çarşı, pazar ve okullarda Türkçe’den başka dil konuşanların cezalandırılması öngörülmüştür.

Yeşiltuna’nın çalışmasının önemli bölümlerinden biri ise yine bu tip uygulamaları öngören ve bizzat ******’ün emriyle hazırlanan Şark Islahat Planı’dır.

******’ün emriyle yayınlanan Şark Islahat Planı yine bu çerçevede Kürtçülük akımının bütün hayat damarlarını ortadan kaldırmayı hedefleyen ve aynı zamanda da Türklerin Kürtleşmesini engellemek için yürürlüğe konan kapsamlı bir Kürtçülükle mücadele programıdır. Şark Islahat Planı uyarınca isyana katılanların ve yakın akrabalarının batıya nakledilmeleri, sivil ve askeri mahallelerde asker ya da yerli sivil hakimlere yer verilmemesi, tali mahkemelere bile Kürt memur atanmasının yasaklanması, Türkçe dışında dilleri konuşmakta ısrar edenlerin cezalandırılması gibi Kürtçülüğün etkisini güçlendiren her etkene karşı amansız bir savaş açılmıştır.

******’ün Kürt politikasına dönüş

Ancak ******’ün ölümüyle başlayan geri dönüş süreciyle birlikte Kürtçülükle mücadele programı terk edilmiştir. Özellikle DP iktidarının işbaşına gelişi ile birlikte ******’ün ortaya koyduğu tüm çözüm mekanizmaları bir bir ortadan kaldırılmıştır. CHP içindeki Kürt ağaların desteğiyle iktidara gelen DP’nin Kürtçülüğe verdiği tavizler Türkiye’yi bugün yeniden bölücü terör tehdidiyle karşı karşıya getiren sürecin önünü açmıştır. DP iktidarının Kürtçülüğe prim veren uygulamalarının başında, ******’ün kurduğu Umum Müfettişlik kurumunun kaldırılması gelmiştir. Dönemin DP Diyarbakır Milletvekili olan Mustafa Remzi Bucak Umum Müfettişliklerin kaldırılması için yürütülen mücadelenin baş aktörlerinden birisi olacaktır. Aynı Bucak daha sonra Kürdistan’a özerklik tanınması ve Kürtlerle bir federasyon kurulması için de İsmet İnönü’ye başvuran isim olacaktır.

******’ün doğudaki Kürt feodalitesini dağıtmak için uygulamaya koymak istediği toprak reformu ise sağcı iktidarların işbaşına gelmeye başladığı çok partili dönemden itibaren tümüyle unutturulmuştur. Milli Mücadele’nin ilk yıllarından itibaren Meclis’te ******’ün Kürt bölücülüğüyle mücadele programına her fırsatta karşı çıkan liberal, Şeriatçı ve Kürtçü çevreler bugün de aynı şekilde Kürt ayrılıkçılığını kışkırtmaya devam etmektedirler. Böylelikle aradan geçen neredeyse doksan yıllık bir süreye rağmen hâlâ Türk kimliği ile kaynaşmayan, ulusal kimliği kabul etmeyen ve Misak-ı Milli sınırlarına düşman bir Kürt ırkçılığı ve Kürt terörü tehdidi ile karşı karşıyayız.

O halde ******’ün on beş yıl gibi bir süre zarfında Kürt bölücülüğünü neredeyse bitirme noktasına getiren ve dağılmış bir kozmopolit imparatorluktan çağdaş bir Türk ulusu yaratma programını yeniden hayata geçirmekten başka bir çözüm yolu kalmamıştır.

Kürt meselesini Türk ulusunun çıkarları doğrultusunda çözmekten yana olan herkes, Kürtçülerin özgürlük, barış ve kardeşlik demagojilerine karşı ******’ün çözümünü yeniden canlandırmaktan başka çare kalmadığını da bilmelidir. Aksi taktirde yakın bir süreçte Türklerin kendi anavatanlarında azınlık konumuna düştüğü, asimile edildiği ve Türk varlığının ortadan kaldırılacağı bir süreci yaşamak zorunda kalabiliriz.

İsmet İnönü’nün 1925 yılında sarf ettiği şu sözler tüm Türklerin Kürtçülükle mücadele parolası olmalıdır:

“Biz açıkça milliyetçiyiz ve milliyetçilik bizim yegane birlik unsurumuzdur. Türk ekseriyetinde diğer unsurların hiçbir nüfuzu yoktur. Vazifemiz Türk vatanı içinde Türk olmayanları behemahal Türk yapmaktır. Türklere ve Türklüğe karşı her türlü anasırı kesip atacağız.”

İnan Kahramanoğlu
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
****** “Kürt sorunu”nu kabul etmedi!
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Kemalizm ve Kürt Sorunu
» Türkiye’de ****** Düşmanlari Cirit Atarken çinliler ******’e Nasil Bakiyor?
» Kürt Açılımı
» İngiltere’nin Çikın Tikka Masala ve Köri Sorunu! - Yusuf Rıza Günaydın
» Kürt Açılımı ve Destekcileri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kemalizm :: Kemalist Yazarlar ve Düşünürler-
Buraya geçin: